23 Eylül 2014 Salı

CUMHURİYETLE KAZANDIĞIMIZ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ ELİMİZDEN ALINIYOR



BAŞÖRTÜSÜ MÜ, TÜRBAN MI? ÖZGÜRLÜK MÜ, KÖLELİK Mİ?

Kızların, kadınların saçının bir telinin bile görünmesine izin vermeyen, elleri, ayakları ve yüzü dışında her yerinin örtüldüğü, bazen onların bile örtüldüğü ortaçağa yakışır "tesettür" görünümünün adı; genel toplumsal kesimler tarafından itiraz edilmesin diye yumuşatılarak "annemizin başörtüsüne" dönüştürüldü.

Oysaki kırsalda ve evde iş yapan, üreten kadının iş örtüsü, süsü, kendini koruma örtüsü, başörtüsü ile kadının varlığını bir suça dönüştüren örtünme biçimi; tesettür kıyafetinin bir parçası olan Türban`ın hiç ilgisi yok. 


Bu örtünme biçimi, kızlarımız için özgürlük mü, kölelik mi?
 

Derin bir suçluluk duygusu, günahkar kimlik olarak "kapatılan, bastırılan, kendinden, kimliğinden, varlığından utandırılan" kadın, baskı altına alınıyor. Baskı altına alınmış, sindirilmiş, korkutulmuş bu kadın; din adına kurulan otoriter düzende köleden farklı mı görünüyor?

Şimdi çocuklarımızın, kızlarımızın bir kimlik ve parçası haline gelecek olan bu örtünme biçimi; "yasalar karşısında reşit olmayan" yani kendi kararlarını kendi alamayacak durumda bulunan çocuk için kendi tercihi mi olacak? Buna, hangi hukuk ve insani düzen "evet" diyebilir?

CUMHURİYETLE KAZANDIĞIMIZ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ ELİMİZDEN ALINIYOR!


Kadının, hukuksal varlığının olmadığı, yani seçme ve seçilme hakkının olmadığı, tanıklığının bile kabul görülmediği, aile meclislerinde, aşiret meclislerinde "bey"lerin 2 dudağının arasına hapsedilmiş "kaderine boyun eğme " düzenine geri mi dönüyoruz yoksa?

Bugün doğuya doğru gittikçe cumhuriyetin izlerinin silindiği, Ortadoğu İslam geleneğinin izlerinin ortaya çıktığı coğrafyada kadının adı var mı?

BUGÜN İSLAM CUMHURİYETİNE DOĞRU BİR ADIM DAHA ATILDI

Tesettürün, türbanın eğitim sistemine girişinin önündeki engellerden biri, bir yönetmelik maddesiyle oynanarak ortadan kaldırıldı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte değişiklik yapıldığını söyleyerek; "4. maddesinin birinci fıkrasının e bendinde yer alan `baş açık` ibaresi ve aynı bendin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır açıklaması ile müjdeyi verdi. Ortaöğretimdeki kızlarımız bu müjdeyi bekliyorlarmış!

YÜRÜRLÜK "İLKÖĞRETİM İÇİN" DE GEÇERLİDİR"


Yönetmelik Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bütün okullar için geçerlidir. Ortaöğretim vurgusu psikolojik etki amacıyla kullanılmıştır. Çocuklarımız 4+4+4 eğitim yapılanması ile 5 yaşında ilkokula başlatılıyorlar. Ortaokula karşılık gelen yaş grubu 8 yaş ve sonrasıdır ve bunun daha da düşmemesi için, yani ilköğretim için bir sınırlama yoktur. Bu sınır tanımlanmış olsa bile, 9-10 yaşındaki çocuğun "kendi iradesi dışında aile ve çevre baskısı ile" İslami yaşam biçimine alıştırılması, yerel otoriterlerin iradesine boyun eğdirilmesi kaçınılmazdır.

8 YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİMİN MİMARI CHP`NİN, YENİ CHP YÖNETİMİ EĞİTİMDEKİ DÜZENLEMELERE LAİKLİĞE KARŞITLIK AÇISINDAN ETKİLİ OLARAK İTİRAZ ETMİYOR.

8 yıllık kesintisiz eğitim, Mesut Yılmaz başbakanlığındaki ANASOL-D olarak anılan iktidar döneminde, Deniz BAYKAL`ın Genel Başkanlığındaki CHP`nin, hükümete güvenoyu desteği vermesinin önkoşulu olarak öne sürülmesi ve ısrarlı izlemesi sonucu 1997 yılında çıkarılmıştır.

Cemaatlerin, İmam Hatip Liselerinin orta bölümlerinin kapatılması sonucunu doğurması sebebi ile şiddetle karşı çıktığı 8 yıllık kesintisiz eğitim, 2012 yılında Kılıçdaroğlu`nun genel başkalığındaki CHP milletvekillerine tekmelerle saldırıldığı bir ortamda, 4+4+4 olarak bölündü ve bu yasanın tartışmaları da CHP tarafından yeni eğitimim sisteminin anti laik yapılanmasına dair hiç bir itirazda bulunulmadı.

Şimdi bölünmüş eğitim sisteminde İmam Hatiplerin orta bölümlerinin yeniden açılması bir tarafa, bütün eğitim sistemi imam hatipleştirilirken, hala Yeni CHP yönetiminden eğitimde anti laik uygulamalar konusunda hiçbir itiraz gelmiyor. Ve aynı Yeni CHP, sekiz yıllık kesintisiz eğitimi çıkarttıran CHP’nin aksine, kuran kurslarında yaş sınırını ortadan kaldıran düzenlemeyi anayasa mahkemesine götürmediği için cemaatin teşekkürüne mazhar oluyordu.

Kız çocuklarının dini gerekçelerle okuldan uzak kalmasının sebeplerini ortadan kaldıracağı gerekçesi ile ortaöğretimde başörtüsü adı altında "İslami yaşam biçimi olarak kendini gösteren türbanlaşmanın" yolunu açanlar, ilk öğretime inen ve kuran kurslarının da etkisiyle hızla yaygınlaşan "çocukları tesettüre sokma girişimlerine" siyaset itiraz edemediği için, kimse de itiraz edemiyor. 

Yeni CHP`nin cemaatlerle olan işbirliğine giden yolun bu icraatlarla desteklendiğini anlamak gerekiyor.

ANAYASAYLA KORUMA ALTINDA BULUNAN LAİKLİK, SOSYAL OLARAK KORUMA ALTINDA DEĞİL!..

Anti laik odak olduğu gerekçesiyle iktidarının ilk döneminde Anayasa mahkemesi tarafından suçlu bulunan AKP iktidarının 3. döneminde, AKP durdurlamadıkça; Anayasaya rağmen, hukuki güvenceye rağmen anti laik uygulamalara kimse engel olamıyor. Siyaset laikliği savunmayınca, sokakta Laiklik savunulamaz hale geliyor.

"Bırakınız yapsınlar, bakın özgürlük geliyor" söylemi altında anti laik uygulamalar sebebiyle, kadınların, kız çocuklarının sosyal alandaki özgürlükleri hızla kaybediliyor.

LAİKLİK GİDİNCE ÖZGÜRLÜK KALIYOR MU?

Başörtüsüne özgürlük söylemi ile serbest bırakılan anti laik özgürlük, cemaatleşmeye özgürlük
olarak hayat buluyor.
 

Atatürk'ün kurduğu rejimin, "Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, Dervişler, Müritler, Meczuplar Memleketi Olamaz." temel anlayışına rağmen,Türkiye Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve modernleşme projesine, özgür ve çağdaş toplum anlayışına tamamen karşıt olan "feodal cemaatleşme" ilk olarak kadını, kız çocuklarını tutsak alıyor.

Şimdilik çağdaş cumhuriyet kadının karşısına dikilen ve yeni siyasal İslamın desteklediği , modern, teknolojiyi iyi kullanan ve iyi eğitim almış türbanla biçimlendirilmiş kadın; siyasal İslamın iktidar olduğu Arap ülkelerinin aksine bulunduğu sosyal hayatta ne kadar kalabilecektir? 


AKP iktidarının doğum izinlerini uzatması dahil olmak üzere evde oturmasını teşvik ettiği kadın; doğuya doğru gittikçe eğitimden koparılarak, küçük yaşta evlendirilerek, çocuk yaşta anne yapılarak sosyal hayattan kopartılıyor. 

Doğuya gittikçe feodal, yerel kurallar dizgesi olarak ortaya çıkan töre uygulamalarının hedefi haline gelen kadın, hızla köleleştiriliyor.

Kimse; çocuk yaşta evlendirilen kızların, sokakta katledilen kadınların, yeniden hortlayan töre cinayetlerinin, artan kadına yönelik şiddetin AKP iktidarının kadını cemaatlerin insafına ve güç alanına terk etmesi sonucu ortaya çıktığını ifade edemiyor.

AKP İKTİDARI LAİK REJİMİ KUŞATTIKÇA, LAİKLİKTEN TAVİZ VERİLDİKÇE KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ KAYBEDİLİYOR.

BU GERİYE GİDİŞİ KİM DURDURABİLİR?
Kadın hak ve özgürlükleri açısından laik rejim yaşamsaldır. Elbette ki bu konuda hak kaybına uğrayan ve birincil derecede anti laik uygulamaların hedefi haline gelen Cumhuriyet Kadınıdır.

Bu konuda bilinçli bir şekilde toplumsal ve siyasal zeminde itirazlarını dile getirerek, siyasal örgütlenmelerde göstermelik değil, haklarına sahip çıkan kadın olarak yer tutarak, AKP iktidarı ile sembolize olan anti laik sömürü düzenine karşı mücadele önderliğini Cumhuriyet Kadını yapmak zorundadır.

Kurutuluş savaşında erkeklerle birlikte savaşan Türk Kadınını, Atatürk şu sözleri ile anlatıyor: "Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez! "

Bu sebeple, bugün de bu gidişi durdurabilecek güç; cumhuriyetin yetiştirdiği, mücadele etme geleneğine sahip, özgürlük ve bağımsızlık karakteri olan, Cumhuriyet Kadınının gücüdür.

Siyasette ve toplumsal alanda Cumhuriyet Kadınının etkililiğinin arttırması, bu geriye gidişi durdurabilecektir.

Cumhuriyet kadını, çocuklarının aydınlık geleceğine ve bununla birlikte ülkesinin aydınlık  geleceğine sahip çıkmalıdır, çıkacaktır.